Ömer Seyfeddin Hikayeleri

 Yalnız Efe

Kılavuz , Yazar , Yalnız Efe

Yüksek Ormanlı Dağların çok uzağı

Bir gün 

Bir gün bir kızın babası , alacağı olan kişinin yanına gidip alacağını ister. Vermeyince kötü söz söyler ve orada onu öldürürler. Kızı duyunca babasının ölüsüne gider. Hakkını arayan kıza kimse yardım etmez. Zaptiye mülazımıda kızı tersler. Kız babasını öldüreni tutuklamazsa hepsini öldüreceğini söyler ve mülazım , kızı döver. 

Başka bir gün mülazım, babayı öldürten kişinin verdiği ziyafete giderken tek kurşunla ölür. Kızın vurduğunu söylerler ama kimse inanmaz. Bir hafta sonra öldüren kişi vurulur. Biraz daha zaman sonra davayı hasıraltı ettiren çiftlik sahibide boğazlanmış şekilde bulunur. Silahsız ahalinin içinde silahla gezen herkes yavaş yavaş ölür. Kadınlardan başka kimse yüzünü göremezmiş. Erkek gördüğü zaman uzaktan gözünü kapatmasını söyler ve kim gözünü açarsa öldürürmüş. Herkes ondan korkarmış. Haksızlığa uğrayan kişi , düşmanını Yalnız Efe’ye söylemekle korkuturmuş. Köylü zalimlikten kurtulmuş ve yoksulun yüzü gülmüştür. Rum eşkıyası Söke’de türeyince bir tabur çıkartılır. Yalnız Efe’nin namını duyan askerler onu sıkıştırmayı teklif eder. Efe’den daha evvel davranıp Akkovuk’u tutarlar ve onu sıkıştırırlar. Askerlere kardeş olduklarını söyleyen Efe’yi dinlemeyen askerler ateş açarlar ancak ateş durunca buldukları şey geyik postu seccadesi ve yeşil namaz bezidir.


Kaşağı

Yazar , Hasan , Baba , Dadaruh , Pervin

Ahır , Ev

Bir gün. 

Annesi İstanbul’da olan ve babasıda sürekli kasabadan iş için ayrılan yazar ve kardeşi Hasan , ahırda Dadaruh ile birlikte Tosun adlı ata bakarlarmış. Tımar işlerini yaparken boyları çok kısa olduğundan Dadaruh onlara yardım edermiş. Yazar tımar yapmak istediğinde Dadaruh boyunun çok kısa olduğunu , bu yüzden yapamayacağını söylermiş. Hasan ile Dadaruh ahırda değilken yazar , tımar yapmak ister ve annesinin gönderdiği kaşağıyı bulur. Tımar yapmak isterken o kaşağıyı kırınca hemen kaçar. Babası ona kimin kırdığını sorduğunda Hasan’ın kırdığını söyler . Hasan kendisinin yapmadığını söylediğinde babası yalan söylememesini söyleyip ona tokat atar. Aradan zaman geçer. Hasan feci bir şekilde hastalanır. Doktorlar gelmiş , hastalığın teşhisini koymuşlardır. Akşam yatmadan önce evin hizmetlisi Pervin’e kaşağıyı kendisinin kırdığını ve yalan attığını itiraf eder. Vicdan azabına dayanamayıp bunu Hasan’a söylemek ister ancak Pervin onu durdurup saatin geç olduğunu , yarın itiraf etmesini söyler. Uyurlar ve kalkarlar. Sabah itiraf edecekken kardeşi Hasan’ın vefat ettiğini görür. Küçük kardeşine iftira atarak üzdüğü ve son günlerinde mutsuz ettiği için çok üzülür. 


Ant 

Yazar , Mıstık , haylaz bir çocuk

 Okul 

Okullarda falakanın yasak olmadığı bir gün


Yalan söyleyenlere çok fena cezalar verilen bir okulda okuyan yazar , bir gün bir çocuğu musluğu kopardığını söyleyerek şikayet eder. Başka bir çocuk ise kendisinin yaptığını söyler. Bunun üzerine öğretmen , yazarın kulağını yalan söylediği için çeker. O çocuğun yanına gidip neden böyle dediğini sorduğunda çocuk , koparan çocuk ile kan kardeşi olduğunu , zayıf olduğundan falakadan ölmemesi için böyle bir şey yaptığını söyler. Nasıl kan kardeşi olunduğunu sorduğunda kolun kesilmesi gerektiğini ve iki kişininde birbirinin kanını emmesi gerektiğini söyler. Mıstık adındaki güçlü ve kuvvetli çocuk , yazın her Cuma sabahı söğüt dallarıyla gelirdi. Bu söğütleri çakıyla ata benzetir , yarış yaparlardı . Bunu en iyi yazar yaptığından herkes dalını yazara kestirirdi. Kestiği dal birden kırılınca parmağı kesildi. Bunu fırsat bilip Mıstık’a kan kardeşi olmak isteyip istemediğini sordu. “Parmaktan kan kardeşi olunur mu? “ demesi üzerine kanın her yerden aktığını ve fark etmediğini söyledi. Bunun üzerine Mıstık , kendi parmağına bir çizik attı ve kanlarını emdiler. Artık kan kardeşiydiler. Neredeyse bir yıl sonra bir okul çıkışı Mıstık ile beraber iken köpekler kovalamaya başladı. Bir yere sıkıştıklarında Mıstık , yazarın arkasına geçmesini söyledi. Saldıran köpekler Mıstık’ı ısırdı ve kaçtılar. Ondan sonraki günlerde Mıstık , okula gelmedi. Yazar , annesine Mıstıklar’a gitmek istediğini söyleyince annesi hasta birisine çatkapı ziyaret etmenin ayıp olacağını söyleyip reddetmişti. Mıstık’ı ısıran köpek kuduzdu. Baktırmak için önce Bandırma’ya , sonrada İstanbul’a gönderecektiler. Ancak bir gün Mıstık’ın öldüğünü işittiler. 


Falaka

Hoca Efendi , Yazar , Kaymakam , Abdurrahman Çelebi(eşek)

Mektep

Bir gün 

 

Yazarın , arkadaşları ile mektebe girerken hocanın gelip gelmediğini eşeğe bakarak anlaması. Bir ağızdan okumaya başlayınca kaymakamın geldiğini anlamamaları ve kaymakamın , falakayı görünce onu yasak etmesi . Falaka yasak olunca öğrencilerin kudurmaya ve yaramazlığa başlaması . Hocanın dayanamayıp falakayı geri getirmesi . Yaramazlık yapanları eskisinden fena dövmesi. Hapşıranlara kızması ve “Şart olsun hapşıranı öldüresiye döverim “ demesi. Yazarın ne anlama geldiğini annesine sorması. Eğer sözünü tutmazsa karısının boş düşeceğini öğrenmesi. Okula gidip enfiyeyi Abdurrahman Çelebi’ye üflemesi . Abdurrahman Çelebi’nin hapşırması üzerine çocukların , hocaya eşeğide dövmesini söylemesi. Eşeği döverken kaymakamın gelmesi. İşten atılması . Yazarın vicdan azabı duyması.


Gizli Mabed

Yazar , bir Frenk , Yazarın süt annesi , Karanfil Dadı

İstanbul

Bir gün


Bir Frenk’in yazarla konuşmaya başlaması. Avrupalaşmamış Türklerden bahsetmesi . Yazarın onu böyle bir yere götürebileceğinden söz etmesi. Muhafazakar süt annesinin evine götürmesi. Hıristiyan olduğu belli olmasın diye bir fes almaları. Eve gittiklerinde kapıyı Karanfil Dadı’nın açması ve hanımın kahvede olduğunu söylemesi. Hanım geldikten sonra yemekteyken sohbet etmeleri ve yazar ile Frenk’in Çerkezce konuşması. Akşam bir odada konaklayıp sabah bir kahveye gitmeleri. Nargile söylemeleri. Frenk’in , sandık odasını ölülerin defnedildiği bir oda sanması . Yazarın kahkahaya boğulması ve kahvedekilerin tuhaf tuhaf bakması. 


Diyet 

Koca Ali , Hacı Mehmed

Kasap , Zindan 

Osmanlı zamanları


Koca Ali’nin zamanının en iyi demircilerinden olması. Herkesin ondan alışveriş yapması. Çırak olarak kimseyi çalıştırmaması. Bir gün namazdan sonra başının ağrıması . Mesnevi dinleyip açılacağını söylemesi. Bir süre sonra oradan ayrılıp bir köprüye gitmesi. Dizdarbaşı’nın onu görüp yerine gitmesini söylemesi. Dükkanına gittiğinde kapının hafif açık olduğunu görmesi. Uyurken kapıya vurulup uyandırılması. Dizdarbaşı’nın Ali’yi Budak Bey’in mandırasındaki hırsızlıkla suçlaması. Hırsızların çaldıkları bir kuzuyu köprü altında kesmeleri ve keselerin içindeki parayı alıp bir tanesini oraya bırakmaları. Keselerden birinin dükkanın önünde bulunması ve yerlerde kan olması. Kuzunun derisinin dükkanda çıkması . Zindana atılıp kolunun kesileceğini öğrenmesi. Kadıya “Kolumu değil kafamı kesin” demesi ve kadının “Hırsızlık yaptığın için kolun kesilecek “ demesi. Sipahilerin , kasap Hacı Mehmed’e gidip diyetini ödemesini söylemesi. Yanında çalışırsa diyeti ödeyeceğini söyleyip haber yollaması. Zorda olması Ali’nin kabul etmesi. Ali , kasapta çalışırken Hacı’nın oturup sürekli kolunu kurtardığından bahsetmesi. Ali’nin bunları takmaması ancak sonunda canını çok sıkması. Et keserken satırı koluna indirip kolunu kesmesi. Kasaptan ayrılması.


Nadan

Köse Vezir , Padişah , Eşek Hasan

Topkapı Sarayı

Sisli İstanbul günleri


Köse Vezir’in suç işlemesi. Padişahın , kendisine vekillik teklif etmesi. Vezir’in devlet işlerine girmek istememesi. Padişahın , onu zindana attırması. Ölümden daha beter bir ceza vermek istemesi. Bir nadan buldurup yanına konulmasını istemesi. Nadan birini aramaları. “Allah’ın kim?” sorusuna “Ne biliyim ben ülen” diyen Eşek Hasan’ı bulmaları. Hasan’ın mukavemet göstermesi. Vezir’in yanına atmaları . Hasan’ın küfürler savurması. Bir ay geçtikten sonra bir sabah Hasan’ın hüngür hüngür ağlaması . Vezir’in derdini sorması . Israr etsede sonunda derdini anlatması. Kösemenini özlediğini söylerken sakalının Vezir’e benzediğini farkedip kahkaha atmaya başlaması. Vezir’in , padişah mühürünü kabul etmesi . Padişahın , Vezir’e ne olduğunu sorması ve Vezir’in utanıp kıpkırmızı olması. Suçsuz köylünün mahkum olmasına içi dayanmadığı için kendini feda ettiğini söylemesi. 


Teselli 

İskender Paşa , Fazıl , İsmail Mirza , çavuşlar

Erzurum 

Viyana Kuşatması zamanları


Kanuni Sultan Süleyman’ın Viyana’yı kuşattığı dönemde İsmail Mirza’nın Erciş’e girip kaleyi yıkması , cihan pehlivanı ve kale muhafızı olan İbrahim’in kafasını kestirmesi. Trabzon , Malatya , Bozok ve Karahisar beylerinin şehit düşmesi. Sıranın kendisinde olduğunu düşünen İskender Paşa’nın ölümünü düşünmesi. Boğulduğu veya kafasının kesildiği halini düşünüp korkması. Yardımcısı Fazıl’a sorular sorması. Bir gün bir rüya görüp tabirini sorduğunda hocalardan birinin yılan tutmayı zehir tutmakla ilişkilendirmesi ve diğer hocanın Mirza’yı tutacağını söylemesi. Kendi ölümünün yakın olduğunu anlayıp Fazıl’ı çağırması ve kendisinin namaz kılarken kafasının kesilmesini istemesi . Bir gün tövbe ederken Fazıl’ın içeri girip geldiklerini söylemesi. Fazıl’ın kapıya giren kişilere Paşa’nın isteklerini aynen söylemesi. İbadet ederken Paşa’nın kudretini kaybetmesi. Namazının bitmesinin ardından niye öldürmediklerini sorması . Arkasını döndüğünde gelenlerin Osmanlı çavuşu olduğunu görmesi. Padişahın yazısını getirdiklerini söyleyip topuz , kılıç , bohça ve torbayı vermeleri . Onları o gece konuk etmesi. 


Fon Sadriştayn’ın Karısı

Yazar , Fon Sadriştayn , Fon Sadriştayn’ın karısı

İstanbul , Almanya

Bir gün


Yazarın , vapurdayken Alman olduğuna emin olduğu kişinin Türk olduğunu görmesi. Alman sandığı kişinin kendisini tanıması ama yazarın onu tanımaması . Sonradan onun mektepteki “Serçe Pehlivan” olduğunu öğrenmesi. Yazarın, sıska halinden bu güçlü haline nasıl geçtiğini sorması. Bir Alman kadınla evlendiğini ve kendisine iyi baktığını söylemesi.


 (Fon Sadriştayn’ın hikayesi ) Evlendikten sonra Almanya’ya gitmesi ve Almanların özelliklerini öğrenmesi. Almanya’da kadın ve erkeklerin birbirlerine hep yardım ettiklerini görmesi . Burada yemeğin yanında bira içmeden doyulmadığını öğrenmesi .Evlendiği kadını boşayıp bir Almanla evlenmesi. Alman’dan önce evli olduğu kişinin hizmetli istemesi ancak yeni karısının her şeye kendisinin yetişeceğinin yeterli olduğunu söylemesi . Türk kadını ile evliyken geçimin daha zor olduğunu ancak Alman ile evliyken daha basit olduğunu görmesi. Karısının , 10 lira maaşının 6 lirasının kira olduğunu öğrenince birlikte bir Alman evinin üst katına taşınması. Böylelikle kira dahil aylık masrafların 5 lira tutması . Masrafın sadece çocuk sahibi olduklarında artacağını söylemesi. 15 liradan masrafları düşünce kalan 10 lirayı birikime koymaları. Karısı hamile kaldığında hizmetçi tutmayı önermesi ama karısının yine reddetmesi. Karısının öğlen yemek getirdikten sonra kendi kendine evde doğurduğunu akşam yemeğinde öğrenmesi. Alman kadını sayesinde güçlü ve kuvvetli olduğunu tekrarlayıp vapurdan inmesi. 


Fon Sadriştayn’ın Oğlu

Fon Sadriştayn , Fon Sadriştayn’ın karısı , Fon Sadriştayn’ın oğlu , Fon Sadriştayn’ın eski karısı.

İstanbul

Orhan Bey’in doğum günü


Orhan Bey’in doğum günü olduğu gün Fon Sadriştayn’ın , karısına dışarı çıkmayı teklif etmesi. Karısının sürekli soru sorması . En son “Milli bayramınızdan bana ne?” demesi. Sadriştayn’ın balkondan bir gazeteci çocuğa seslenmesi. Çocuğun binanın yüksekliğinden dolayı tereddütle bakması. Sadriştayn bahşiş teklif edince yukarı gelmesi. Türkler ve Türk dili için uğraşan Orhan Bey’i gördükçe ailesinin onunla ne kadar gurur duyduğunu düşünmesi. Kendi oğlunun durumuna üzülmesi. Oğlunun , Alman annesine Türkler’i kötülemesi . Kendisine ise Almanlar’ı kötülemesi . Böyle bir çocuk yetiştirdiğinden dolayı hanımıyla beraber yakınması. Midesinin bozuk olmasından dolayı yemek yememesi. Orhan Bey’in “Ben her şeyi annemden öğrendim “ cümlesini tekrar etmesi. Yine oğlunun durumuna kızması. Evden dışarı çıkması. Orhan Bey’in annesini merak edip köşkünü araması ve randevu alması. Bir taksiye binip köşke gitmesi. Orhan Bey’in evde olmadığını öğrenmesi. Aradığında açan hizmetçinin onu içeri alması. İçeri geçtiğinde Orhan Bey’in annesinin kendisine oturmasını söylemesi. Kadın biraz daha konuştuktan sonra Orhan Bey’in annesinin aslında boşadığı eski karısı olduğunu görmesi. Köşkten çıkıp eve gelmesi. Karısının , bastonunu unuttuğunu görüp Ocak’tan beri 4. bastonunu kaybettiği için kızması. 


Perili Köşk

Sermet Bey , Hacı Niyazi Efendi , komşular

Köşk

Bir gün


Sermet Bey ev kiralamaya çalışıyordur. İlk eve gittiğinde bu evde oturanın erkek çocuğu olduğunu söylerler. İkinci eve gittiğinde bu evde perilerin olduğunu söylerler. Sermet Bey inanmaz ve kiralar. Evin sahibi Hacı Niyazi Efendi , kirayı peşin ister. Bunun nedeni ise evde peri olduğu söylenmesidir. Kirayı verdikten sonra ev halkı beyaz bir şey görür. Sermet Bey hayal olduğunu söyler ve yanına gider. Ondan sonraki günlerde eve taş atılmaya başlar. Kira sözleşmesinde “Tamiratlar kiracıya aittir” yazdığı için canı sıkılır. En son evden çıkarlar. Bir gece Sermet Bey korkarak beyaz şeyin yanına gider ve onu kovalar. Onun bir hayal olmadığını anlar ve beyaz şeyin üstündeki kaldırınca onun Hacı Niyazi Efendi olduğunu görür. Sonrasında bir sözleşme yaptırır ve “Kiracım Sermet Bey’den  köşkün altı senelik kirası olan bin seksen lirayı peşinen aldım.” yazdırır.


Kurbağa Duası

Yazar , Bahir Hoca , Doktor 

Bektaşi Tekkesi

Bir gün


Doktorun Bahir Hoca ve yazarı içkili bir eğlence yerine götürmek istemesi. Yazarın , memur oldukları için gidemeyeceklerini söylemesi. Doktorun ikna edip götürmesi. Bektaşi tekkesine gitmeleri. Nargile bağımlısı olan Bahir Hoca’nın nargile alması. Eğlenirken havuzdaki kurbağaların rahatsız edici sesini farketmeleri. Sesten rahatsız olunca kalkmaları ama Bahir Hoca’nın onları susturacağını söylemesi. Nargilesini sarhoşlar kırmasın diye yanına alıp havuza gitmesi ve nefesiyle onları susturması. Bunu biraz daha tekrarlaması. Sonra yazarın hocaya nasıl yaptığını sorması. Hocanın , nargilenin marpucunu kurbağalara gösterdiğini ve kurbağaların yılan sanıp kaçtığını söylemesi.


 Keramet

Çiroz Ahmet

Mahalle 

Bir gün


Mahallede büyük bir yangın varken tahliye olan evlerden yağma yapılmaması için polis nöbet tutuyordu. Çiroz Ahmet’te bir şeyler çalmaya çalışıyordu. Türbeyi görüp içindeki eşyaları kaça satabileceğini düşündü. Her şeyi aldıktan sonra sandukanın altına girip türbeden çıkmış. Tam çıkarken büyük bir gürültü olmuş ve herkes oraya bakmaya başlamış. Çiroz bunu fırsat bilip sandukayla yürüye yürüye halkın arasından geçmişti. O gün türbeyle beraber iki ev yanmaktan kurtuldu. İnsanlar , kıbleye bakıp “İki gözüm yangın gecesi bu tarafa gitti “ diyorlardı. 


Yüzakı

Mehmet Efendi , Müftü Hacı Efendi , Çoban

Bir yer

Bir gün


Mehmet Efendi’nin köydeki tüm tarlaları , bağları ve bahçeleri elinde kalmıştı. Müftü ile konuşurken kardeşinin bile kendisini aldattığını ve herkesin kendisine düşman olduğunu söyledi. Bunu duyan müftü , Mehmet Efendi’ye 50 koyununu söyleyeceği çobana vermesini söyledi. Çobanın 50 koyunu 100 koyun yapacağından bahsetti. Mehmet Efendi , müftüye güvendi ve koyunları emanet etti . Aradan zaman geçtikten sonra çobanı gördü ve koyunları sordu. Çoban “Hepsi kısırmış” dedi . Yünlerini sordu “Kesmemiştim” dedi. Mehmet Efendi anlamadı . Çoban “12 tanesi kaçırıldı” dedi. Kalan 38 koyundan 32 tanesinin sonbaharda kelebek olup öldüğünü , 5 tanesini kurtun yediğini söyledi. Geriye kalan bir tanesinden yoğurt yaptığını ama ertesi gün uçurumdan yuvarlanıp öldüğünü söyledi. Ardından yüzdüğü postu gösterip soğumadan kestiğini söyledi ve iki buçuk okka yoğurdun yarım okkasını istedi. Mehmet Efendi sinirlenip dolu kabı , çobanın kafasına geçirdi. Müftü , bu halini görünce ne olduğunu sordu. Çoban ise “Hesabını doğru veren işte böyle yüzünün akıyla dışarı çıkar.” dedi.


Mermer Tezgah

Cebi Efendi , Marangoz , Marangozun karısı 

İstanbul , Marangoz dükkanı

Bir gün


Cebi Efendi kararında ısrarcı birisidir. Görmediği şeye inanmayan bir dindardır. Bir gün Üsküdar’a vapurla gidip gezinirken bir marangoz dükkanında mermer tezgahla çalışan marangozu görmüş. Yanına gidip burada eskiden “bozacı mı vardı?” demiş . Cevap “hayır”olunca “Kim vardı?” demiş. Marangoz bu sefer “Burayı ben yaptırdım ilk sahibi benim.” demiş. Cebi Efendi , keseri elinden kaçırırsa mermeri kıracağını söylemiş. Marangoz ise kendisinin usta olduğunu ve keseri hiç elinden kaçırmadığını söylemiş. Cebi Efendi gözlüğünü alıp bakmış hakikaten hiç çizik yokmuş. Kendisinin düşüncesizliği sayesinde hiç kırmadığını söyleyince marangoz kızmış. Cebi Efendi adamı soruşturmuş ve evli olduğunu öğrenmiş. Bir kuzu pişirtip evine yollatmış . Karısı , kuzuyu almış ve kapıyı kapatmış. Akşam marangoz eve gelince kuzuyu görmüş ve karısına kuzuyu sormuş. Karısı , kendisinin gönderdiğini söyleyince reddetmiş . Tüm gece onu düşünmüş. Sabah dükkanı açıp işe başlayınca düşünmekten dolayı mermer tezgahı kesmiş. Cebi Efendi hemen içeri girip doğru söylediğini kanıtlamış.


Rüşvet 

Ali Hoca , Avukat Namık

Çarşı

Bir gün


Namık şehirdeyken Ali Hoca ile karşılaşır. Ali Hoca , kendisinin davalık olduğunu söyler ve yardım ister. Davalık olduğu kişi muhtardır. Muhtarın yerinin üzerine bina yapmıştır ve kendisinin haklı olduğunu söyler. Namık , Hoca’ya kazanamayacağını söyler. Hoca , koç göndermeyi teklif eder. Namık kesin bir dille reddeder ve kesinlikle kaybedeceğini söyler. Bunun üzerine vekaleti alır ve kaybetme durumunda darılmamasını söyler. Aradan biraz zaman geçer ve Namık , Hoca’ya kazandığını söyler. Hoca kendisinin gönderdiği koç sayesinde olduğunu söyleyince Namık şaşırır ve “Sen koç göndermeye cesaret mi ettin?” der. Bunun üzerine kendi adımla değil muhtarın adıyla yolladım der. 


Yüksek Ökçeler

Hatice Hanım , Mehmed , Eleni , Gülter

Köşk

Bir gün 


Hatice Hanım , genç yaşta dul kalan zengin birisiydi. Hizmetçisi Eleni ve evlatlığı Gülter köşkü temizlerdi. Mehmed’in ahlakı ise çok güzeldi. Asla gözlerini kaldırmaz , bakmazdı. Odasına yabancı bir kedi bile girmezdi. Hatice Hanım diğer uşaklarla konuşmayı yasaklamıştı. Bir gün baş ağrısı yüzünden doktora gidince doktor , terlik kullanmasını söyledi. Kullanınca cidden rahat olduğunu gördü . Bir gün Eleni’yi kendi diş fırçasıyla diş fırçalarken , Gülter’i reçel boşaltırken ve Mehmed’i ise et günü olmadığı halde külbastı yerken görmüştü. Bundan sıkılınca her tarafa kilit vurdu. Bir gün aşağı indi ve Mehmed’i gördü. Eleni ve Gülter’i dizlerine almış konuşuyordu. Terlik almasından dolayı ses duyamadıklarını ve bu yüzden yakalandıklarını söyledi. O anda Hatice Hanım olduğu yerden çıktı ve hepsini kovdu. Ondan sonra gelen herkes aynı şeyi yapmıştı. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaçak

Memleket

Ben